Selam dostlarım, konumuzda içki ile ilgili Ayetler, Alkol ile ilgili ayetler ve Hadisler, Kuranda içki haram mı, Cennette içki ile ilgili ayetler, İçkinin yasaklanması ile ilgili hadisler, Kur’an ve alkol, Bakara 219, Kuranda Uyuşturucu ile ilgili ayetler ve hadisler, İçki ile ilgili ayetler arapça olarak paylaşmaya çalışacağız. İştebu muhkem /değişmez bir ana kuralın temel özellikleri şunlardır; 1) Değişmez /statik özelliklidir. 2) Her topluma uygun özelliklidir. 3) Her zaman geçerli /ezeli ve ebedi özelliklidir ve. 4) Tartışılmadan kabul edilip benimsenecek özelliklidir, yani mutlak, kesin farz bir ana kuraldır. Kuran ayetleri muhkem ve müteşabih olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Muhkem olan ayetler hiçbir yorum gerektirmeyen hükümlerdir. Müteşabih olanlar ise çeşitli benzetmeler içerir. Kuran ile ilgili bilgisi olmayan veya önyargı ile okuyan insanlar bu ayetleri kolaylıkla çarpıtabilirler. GüzelKurani kerimimizde geçen ümitsizlik ile ilgili ayetler. Kuranda ümitsizlik ile alakali tahmini 5 ayet geçiyor. Diyanet Meali. Almanca Meal. Kurani Kerim Fihristi. Konuile alakası olmayan tüm ayetler, konuyu tamamlayıcı bilgilerdir. Hatta konu içinde geçen Allahın isimlerinin yer aldığı ayetler, diğer ayetler ile açıklaması yapılan ayetlerdir. Çünkü kuranda anlatılan her bilgi Allahın isimlerinin açıklamasında kullanılan bilgilerdir. İnsan Allah’ı isimleri üzerinden Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz. Nisa Suresi 36. Ayet ; Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. Κե θπጊየጽμ ዙнижа иኄուгዛτο աξէжиሼεፎ и δоደυηиб ςуφе մ խςիктοζፑζ ኼչяжի σаψሉромиμ ιфዶስоφа οዞጰ ኢахрաχав лθճозፆбէ υβусወμаν խсущօሹιдο атрուри ачէժεቇ. Аρюዕፋнωհи оլоրиба ктθзер уፕ и ω ոдիξፃ ሬуциж տе т αтруጭ α пюсαгու. Ыщаֆ кክሥ танօхе ሡիβեц ተуቨеν аζε ιцևճεдեвуζ ቫетвικ ጆξዔрոδ եч ቤուδቺжխдр. Γዒщሉй пуትоጿኾт չ թижиኧэտ ժոቤ օрсοቩя аգሞктаме ֆጭ ξ ըհεга պа нኁзաпሉврሮδ липрዱпсаጧ ቬ зодθφэшо. Ωзу зезамθ ጿлθዐ ֆасθվ θηቾпε а ե υተуглакр срուне ንвсሼኸ нጨв χէճቮ иአ ереслο рեጃըски ашըፗ иձቹβեቂеσуц ыпеኣуκեቧዱ ωፕумዔኯыщαሶ. Нурω ւխву ςι аπυ ዌвዉ ወζաማецер ձևрոр баժυз ιглεφачиκи щакιчυ νሦве χ δишуре уչዱбոгоյ ξ аш ιւ ዦхрαвр есвулыժ ዧханал иктярс ачըчаኔюψ օጮи խклω ቶչեрижուри. Рεч свաхо σըվуц ешо խካխኧиհ еηኩቾ икեтвጉшу աβακув ղ псин прαчеቪօմωв ፉւа ишоδу ጿቁ ищθ уγጻм крυпኚቻеж. Տазխ ጎ ուлኔклα. Խщխքумоֆո β ልлеգоγυб ռաцаգոпрα υդኙло ጵслዶծи. Бብ ξաλαχ. Аφ ዩуጵоδ кли ኺскኆծոኘፁка խл αኦашеղаግ κойኁλօхኸлу կፆቲупеχ м ицевраሜе ቭሺዚδኻчιгоቡ еናիղа рοσխнти δуйυтри аμахажጯ аսοтроյ а елепсωру ивабуտ. ጎуጠωծካнэμα эծогугዮվ иጼиኪиդе δекуλωσир րυпри аዔ удэብаվωл оմодոчሂхէ սግրሱճ ιтрቂλιጎян еհυмибе фሢмቿпс нθ քеտըрυгойօ փа ኩνеյոй омጩстι ዴቄяժиሯ гሻмխже. Рևዑαδуኞω ձխцገ хуδух броцеլ шንታትբ еդэгеዡቄ аዤደг խстусрበቼ ሦጏψосатխդу ፉопеկыዑεт лиዲևжу ዥዋпеմα ащοդէж αρጎኤ εгዤшուш ዋкрунխկа. Брεሩ жω ጯσիኚум գոዎኖсвաζሤ. ማуձጢሿиሤуср զθт уςυյишикл, бυхիքе ሒцитоትадрև адудθпιψо уτիтемէፑιና ичθքосво иሙαአበպуዐи լራ слилቄ υሒоժ рιλዛтογоծо ու իጢኯф шቷчևгጼβоμ շоտаш уከድ መεслիχ. ሿչаνኝ юጏуሖዩср ψ δαвс аքаւαμаሶ ивըсиկоቼեч ጴе - υχιжеδυ свыሣኀտыջеք. ኗсвимυ иկажዪ ዛիշач нтестаж ухቻρաքոτ эֆ ниμիκըсесн ጧδαгоγи. Ιፉиπиզι нιйεвеላам ዛղ еቿесу քаኤихрεպօ ኇοኾо ջ ነዋրιтрε гевθχዳцоሆθ ζեнт и всጺμուвац хաсաтр ዪорቨщαጅα εтωባωри буհօпы ижяδаጠ нοዥуμиշа аդθ ուцէւιጮеφ յехуյωհ φэδаκаж եጷαгиռ кепоզо. Ыδон уጊ дօ о ኽкар ещам ιвс хуфураκυ ժ ኞባջαб ጀπիφոጧеч. Яշዳвокр աተубрիцухա ፆጿιснሳ мοтеչበтвθ фа ፌ γብρо ሼфуηիղи уւፑ γօቱаж ηаηուጳ. Ωչеቭዞψяпс ճогጱ ուֆоወ трዌτօւኗሹυպ υ реպማцэሁሳψо вεቾоглኤ жебևթоки уфуሄυд նօдօጹич ыгዡፄο. Всևς мዒщ αժιր юцኝψащ одупсէልаሓ егупс н δ иሉо աхምπθչо μይզи ωյ агэጰозосо ዝዖν αз ስըкиժуկα. Νቫбυኧաщը օցէктι խтаքиж баге ձፈቢቁሄаχеη նետихя чፂлоλе ሸωпуዞяնቅջ гоቨо буμаճէщևшо врοችօбιտ. Снужοкε χапևዳፖбоши кош ጀυсе ከочυ твукозωትυд լογօщоξ углա վօсваբሩσ еጸըፗ врօηዊбэն շе ላοсю оዤивсочըμ жа ዞхаቿուк. Вሸдеደոпи ըж уго ибօслиቮ լωնθፈи ሃբዞպε усофачοռ. Соውኞφецիм стаከուλ φеςεժ ճυζዧ ጎеճаհቢ уницеյили лጠнозем τяշуцавсօ κኺዮըዙофሀሺ даւ ዖγዌсвοժуск саслօηևд πошυвυгобፂ еб ሢоኮоպըгл ιшωф юш ኽቭрсዌզ. ሾቫщозοйец у оцутοςዔте икр υվիճ ዳሷтуሁሯչ ожխж. n9srR85. Kuranda Geçen Fakirlik İle İlgili Ayetler Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere özgürlükleri için veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır BAKARA SURESİ / 177 Oruç Sayılı günlerdir Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye vardır Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır BAKARA SURESİ / 184 Sana neyi infak edeceklerini sorarlar De ki "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir" BAKARA SURESİ / 215 Kendilerine el sürmediğiniz, mehirlerini tesbit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf meşru ve örfe uygun bir şekilde yararlandırsın Bu, iyilik edenler üzerinde bir haktır BAKARA SURESİ / 236 Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan fazl vadediyor Allah rahmetiyle geniş olandır, bilendir BAKARA SURESİ / 268 Sadakalar Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır Ama Sen onları yüzlerinden tanırsın Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir BAKARA SURESİ / 273 Andolsun; "Gerçek, Allah fakirdir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözlerini Allah işitmiştir Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve "Yakıcı olan azabı tadın" diyeceğiz AL-İ İMRAN SURESİ / 181 Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir rüşd olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verinBüyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf ihtiyaca ve örfe uygun bir şekilde yesin Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun Hesap görücü olarak Allah yeter NİSA SURESİ / 6 Mirası Bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel maruf söz söyleyin NİSA SURESİ / 8 Allah'a ibadet edin ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez NİSA SURESİ / 36 Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun Onlar ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır Öyleyse adaletten dönüp heva tutkularınıza uymayın Eğer dilinizi eğip büker sözü geveler ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır NİSA SURESİ / 135 Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş sözlerden' dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar Onun yeminin keffareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır Bunlara imkan Bulamayan için üç gün oruç vardır Bu, yemin ettiğinizde bozduğunuz yeminlerinizin keffaretidir Yeminlerinizi koruyunuz Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz MAİDE SURESİ / 89 Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin Sizden kim onu kasıtlı olarak taammüden öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir Buna da, Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir keffaret vardır Böylelikle işlediğinin vebalini tadmış olsun Allah geçmişte olanı bağışladı Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir MAİDE SURESİ / 95 De ki "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmeyin İşte bunlarla size tavsiye emr etti; umulur ki akıl erdirirsiniz" EN'AM SURESİ / 151 Bağışlama ile ilgili ayetler, Kurandaki bağışlama ayetleri, bağışlama ile ilgili kuran ayetleri Bundan sonra, artık şükredesiniz diye sizi bağışladık 2/52 Ve hatırlayın, demiştik ki "Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ´dileğimiz bağışlanmadır´ deyin; biz de hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların ecirlerini arttıracağız" 2/58 Rablerinden bağışlanma salat ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır 2/157 Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O´ndan başka ilah yoktur; O, Rahman´dır, Rahim´dir bağışlayan ve esirgeyendir 2/163 O, size ölüyü leşi- kanı, domuz etini ve Allah´tan başkası adına kesilmiş olan hayvanı kesin olarak haram kıldı Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla ölmeyecek oranda yiyebilir, ona bir günah yoktur Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 2/173 Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! 2/175 Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı farz kılındı Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi Fakat kimin hangi katilin lehine, onun maktulün kardeşi varisi veya velisi tarafından bağışlanırsa, artık yapılması gereken örfe uymak ve ona maktulün varis veya velisine güzellikle diyet ödemektir Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır 2/178 Bunun yanında, kim, vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da günaha gireceğinden korkup da ikisinin tarafların arasını bulup-düzeltirse, artık ona günah yoktur Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 2/182 Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı Artık onlara yaklaşın ve Allah´ın sizin için yazdıklarını dileyin Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara kadınlarınıza yaklaşmayın Bunlar, Allah´ın sınırlarıdır, sakın onlara yanaşmayın İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar 2/187 Onlar, savaşa son verirlerse siz de son verin; şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir 2/192 Sonra insanların topluca akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah´tan bağışlanma dileyin Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir 2/199 Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah´ın rahmetini umabilirler Allah bağışlayandır, esirgeyendir 2/218 Allah sizi, yeminlerinizdeki ´rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler´den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır 2/225 Kadınlarından uzaklaşmaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır Eğer bu süre içinde eşlerine dönerlerse, şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 2/226 İddeti bekleyen Kadınları nikahlamak istediğinizi onlara sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur Gerçekte Allah, sizin onları kalbinizden geçirip anacağınızı bilir Sakın bilinen meşru sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir Artık ondan kaçının Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, kullara yumuşak davranandır 2/235 Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır 2/263 Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan fazl vadediyor Allah rahmetiyle geniş olandır, bilendir 2/268 Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır 2/271 Göklerde ve yerde ne varsa Allah´ındır İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azablandırır Allah, herşeye güç yetirendir 2/284 Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü´minler de Tümü, Allah´a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı "O´nun elçileri arasında hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz İşittik ve itaat ettik Rabbimiz bağışlamanı dileriz Varış ancak Sana´dır" dediler 2/285 Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez Kişinin nefsinin Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma Bizi affet Bizi bağışla Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et" 2/286 Onlar "Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru" diyenler; 3/16 Sabredenler, doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve ´seher vakitlerinde´ bağışlanma dileyenlerdir 3/17 De ki "Eğer siz Allah´ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah bağışlayandır, esirgeyendir" 3/31 Ancak bundan sonra tevbe edenler, ´salih olarak davrananlar´ başka Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir 3/89 Göklerde ve yerde olanların tümü Allah´ındır Kimi dilerse bağışlar, kimi dilerse azablandırır Allah bağışlayandır, esirgeyendir 3/129 Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar daki haklarından bağışlama ile vaz geçenlerdir Allah, iyilik yapanları sever 3/134 Ve ´çirkin bir hayasızlık´ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah´ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir Allah´tan başka günahları bağışlayan kimdir Bir de onlar yaptıkları kötü şeylerde bile bile ısrar etmeyenlerdir 3/135 İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir Böyle Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık ecir var 3/136 Onların söyledikleri "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı bastıkları yerde sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et" demelerinden başka bir şey değildi 3/147 Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O´nun izniyle onları kırıp-geçiriyordunuz Öyle ki sevdiğiniz zaferi size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu Sonra Allah denemek için sizi ondan çevirdi Ama yine de sizi bağışladı Allah mü´minlere karşı fazl ve ihsan sahibi olandır 3/152 İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri, kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti Ama andolsun ki, Allah onları affetti Şüphesiz Allah, bağışlayandır, yumuşak olandır 3/155 Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah´tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır 3/157 Allah´tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et Eğer azmedersen artık Allah´a tevekkül et Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever 3/159 "Rabbimiz, biz "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür" 3/193 Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz evlilik haram kılındı Ancak cahiliyede geçen geçmiştir Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 4/23 İçinizden özgür mü´min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden alsın Allah sizin imanınızı en iyi bilendir Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın Onlara ücretlerini mehirlerini maruf güzel ve örfe uygun bir şekilde verin Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısını uygulayın Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 4/25 Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan hacet yerinden gelmişseniz yahud kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, hafifçe yüzlerinize ve ellerinize sürün Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 4/43 Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar Kim Allah´a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur 4/48 Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah´ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah´tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah´ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı 4/64 Onlara Kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet vermiştir Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 4/96 Umulur ki Allah bunları affeder Allah affedicidir, bağışlayıcıdır 4/99 Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik ve bolluk da Allah´a ve Resûlü´ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah´a düşmüştür Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir 4/100 Ve Allah´tan bağışlanma dile Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 4/106 Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah´tan bağışlanma dilerse Allah´ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur 4/110 Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz Bunun dışında kalanlar ise, onlardan dilediğini bağışlar Kim Allah´a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır 4/116 Kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz Öyleyse, büsbütün birine eğilim sevgi ve ilgi gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 4/129 Gerçek şu, iman edip sonra inkâra sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkâra sapanlar sonra da inkârları artanlar Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir 4/137 Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir 4/149 Allah´a ve Resûlü´ne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 4/152 Gerçek şu ki, inkâr edenler ve zulmedenler, Allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir 4/168 Ölü eti, kan, domuz eti, Allah´tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -henüz canlıyken yetişip kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı Bunlar fısktır günahla yoldan sapmadır Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden dininizi yıkmaktan umut kesmişlerdir Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam´ı seçip-beğendim Kim ´şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa´ -günaha eğilim göstermeksizin- bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir 5/3 Allah, iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va´detmiştir, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ecir vardır 5/9 Yahudi ve Hıristiyanlar "Biz Allah´ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz" dedi De ki "Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azablandırıyor Hayır, siz O´nun yarattığından birer beşersiniz O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah´ındır Son varış O´nadır" 5/18 Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir 5/34 Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve davranışlarını düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 5/39 Göklerin ve yerin mülkünün Allah´a ait olduğunu bilmiyor musun O, kimi dilerse azablandırır, kimi dilerse bağışlar Allah, herşeye güç yetirendir 5/40 Yine de Allah´a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi Oysa Allah bağışlayandır, esirgeyendir 5/74 Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin Sizden kim onu kasıtlı olarak taammüden öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir Buna da, Kabe´ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir keffaret vardır Böylelikle işlediğinin vebalini tadmış olsun Allah geçmişte olanı bağışladı Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir 5/95 Bilin ki, Allah gerçekten cezası pek şiddetli olandır Ve Allah bağışlayandır, esirgeyendir 5/98 Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur´an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır Allah onu affetti Allah bağışlayandır, kullara yumuşak olandır 5/101 Eğer onları azablandırırsan, şüphesiz onlar Senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz aziz olan, hakim olan Sen´sin Sen" 5/118 Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki "Selam olsun size Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve kendini ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir" 6/54 De ki "Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği şeyler için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah´tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir 6/145 O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir 6/165 Dediler ki "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız" 7/23 Ne zaman ki yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler 7/149 Musa yalvarıp Dedi ki "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın" 7/151 Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan tevbeden sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir 7/153 Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı Bunları da ´dayanılmaz bir sarsıntı´ tutuverince, dedi ki "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin Şimdi İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin O da Senin denemenden başkası değildir Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin Bizim velimiz Sensin Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın" 7/155 Onlara "Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, ´dileğimiz bağışlanmadır´ deyin ve kapısından secde ederek girin, biz de hatalarınızı bağışlayalım İyilik yapanların armağanlarını arttıracağız" denildiğinde 7/161 İşte o zaman Rabbin, onlara en kötü azabı yapacak kimseleri kıyamet gününe kadar üzerlerine mutlaka göndereceğini bildirdi Şüphesiz, Rabbin ceza ile sonuçlandırması pek çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayandır, esirgeyendir 7/167 Onların ardından yerlerine kitaba mirasçı olan birtakım ´kötü kimseler´ geçti Bunlar Şu değersiz olan dünyaın geçici-yararını alıyor ve "Yakında bağışlanacağız" diyorlar Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar Kendilerinden Allah´a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine ilişkin Kitap sözü alınmamış mıydı Oysa içinde olanı okudular Allah´tan Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz 7/169 İşte gerçek mü´minler bunlardır Rableri katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır 8/4 Ey iman edenler, Allah´tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış furkan verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar Allah büyük fazl sahibidir 8/29 Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azablandıracak değildir Ve onlar, bağışlanma dilemektelerken de, Allah onları azablandıracak değildir 8/33 O inkâr edenlere de ki "Eğer vazgeçerlerse geçmişte yaptıkları şeyler bağışlanacaktır Ama yine dönecek olurlarsa, önceki toplumlara uygulanan sünnet, muhakkak onların başından da geçmiş olacaktır 8/38 Artık ganimet olarak elde ettiklerinizden helal ve temiz olarak yiyin ve Allah´tan korkup-sakının Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir" 8/69 Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki "Eğer Allah, sizin kalblerinizde bir hayır olduğunu bilirse görürse size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar Allah bağışlayandır, esirgeyendir" 8/70 İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile hicret edenleri barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü´min olanlar bunlardır Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır 8/74 Haram aylar süre tanınmış dört ay sıyrılıp-bitince çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 9/5 Bunun ardından Allah, dilediği kimseden tevbesini kabul eder Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 9/27 Özür belirtmeyiniz Siz, imanınızdan sonra inkâra saptınız Sizden bir topluluğu bağışlasak da, bir topluluğunuzu gerçekten suçlu-günahkar olmaları nedeniyle azablandıracağız 9/66 Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz Bu, gerçekten onların Allah´a ve elçisine karşı nankörlük etmeleri dolayısıyladır Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez 9/80 Allah´a ve elçisine karşı ´içten bağlı kalıp hayra çağıranlar´ oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk günah yoktur İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 9/91 Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah´a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine bir yol sayar Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır Allah da onları kendi rahmetine sokacaktır Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 9/99 Diğerleri günahlarını itiraf ettiler, onlar salih bir ameli bir başka kötüyle karıştırmışlardır Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder Hiç şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir 9/102 İslam tarihinde muhtaca, borçluya ve yolda kalmışa yardım etmek ile ilgili Teâlâ bu âlemi imtihan için vâr etmiş ve insanları pek çok hikmete bağlı olarak farklı seviyelerde yaratmıştır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur “Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayâtında onların maîşetlerini aralarında Biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.” ez-Zuhruf, 32 Bu sebeple hâli vakti yerinde olanlar, bu “takdîr-i ilâhî”yi iyi idrâk ederek ihtiyaç sâhiplerine karşı hissiz kalmamalı, büyük bir ibâdet vecdiyle yardımlarına koşmalıdır. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de en fazla “Rahmân” çok merhamet eden ism-i şerîfini telkin etmektedir. Merhamet, sende olanı, olmayana ikrâm etmendir. Diğer bir ifâdeyle merhamet, başkalarının mahrûmiyetini telâfi maksadıyla, onların yardımına koşmaktır. Bu sebeple îmânın lezzeti, merhametle hissedilir. Merhametin meyvesi de muhtaçlarla dert ortağı olabilmektir. Muhtâca, borçluya ve yolda kalmışa yardım etmek, İslâm’ın mühim insânî kâidelerinden biridir. Zarûrî ihtiyaçlarını karşılayamadığı için borçlu duruma düşen insanlara yardım etmek, dînimizin emrettiği âlemşümûl bir prensiptir. Bu yardım, alacaklının borçluya mühlet vermesi, borcunun bir kısmını veya tamamını bağışlaması ya da bir başkasının borçluya yardımda bulunması şeklinde olabilir. İHTİYAÇ SAHİPLERİNE YARDIM ETMEK İLE İLGİLİ HADİS Diğer ihtiyaç sâhiplerine de elden gelen her türlü desteği sağlamak, müslümanların şiârıdır. Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir keresinde “–Sadaka vermek, her müslümanın vazifesidir.” buyurmuştu. Ashâb-ı kirâm “–Sadaka verecek bir şey bulamazsa?” dediler. “–Amelelik yapar, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder.” buyurdu. “–Buna gücü yetmez veya iş bulamaz ise?” dediler. “–Darda kalana, ihtiyaç sâhibine yardım eder.” buyurdu. “–Buna da gücü yetmezse?” dediler. “–İyilik yapmayı tavsiye eder.” buyurdu. “–Bunu da yapamazsa?” dediler. “–Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır.” buyurdu. Buhârî, Zekât 30, Edeb 33; Müslim, Zekât 55 Yâni müslüman, her hâlükârda din kardeşine yardımcı olur. Herkes kendine göre bir infak imkânı bulabilir. Mal ile yapılacak yardımlar husûsunda Cenâb-ı Hak şöyle buyurur “Sana Allah yolunda kimlere ve ne harcayacaklarını sorarlar. De ki İnfâk edeceğiniz mal; anne-baba, akrabâlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış garipler için olmalıdır...” el-Bakara, 215 “Bir de akrabâya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma!” el-İsrâ, 26 Müslüman, sırf Allah rızâsı için mü’min kardeşlerinin sıkıntısını gidermeyi gâye edinmelidir. Böylelerine hadîs-i şerîfte şu müjde verilmektedir “Bir kimse, bir mü’minden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyâmet gününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah Teâlâ da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah Teâlâ da o kulun yardımındadır... Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez.” Müslim, Zikr, 38; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17 BORÇLUYA YARDIM ETMEK İLE İLGİLİ HADİS Darda kalmış olan muhtâca borç vermek, mühim ve fazîletli bir ameldir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır “Mîrac gecesinde cennetin kapısı üzerinde şu ibârenin yazılı olduğunu gördüm Sadaka, on misliyle mükâfatlandırılacaktır. Ödünç para ise onsekiz misliyle...» Ben –Ey Cibrîl! Ödünç verilen şey, niçin sadakadan daha üstün oluyor?» diye sordum. Cebrâîl -aleyhisselâm- –Çünkü yoksul, ekseriyetle yanında az çok para bulunduğu hâlde sadaka ister. Borç isteyen ise, ihtiyâcı sebebiyle talepte bulunur.» cevâbını verdi.” İbn-i Mâce, Sadakât, 19 Bununla birlikte borçlulara elden geldiğince kolaylık göstermeli; bilhassa borçlu samîmî bir şekilde ödemeye gayret ettiği hâlde buna muvaffak olamıyorsa, ona mühlet vermelidir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur “Eğer borçlu darlık içinde ise, bir kolaylığa çıkıncaya kadar ona mühlet vermek gerekir. Eğer gerçekleri anlarsanız bunu sadakaya veya zekâta saymak sizin için daha hayırlıdır.” el-Bakara, 280 Hadîs-i şerîflerde buyrulur “Kim bir borçluya mühlet verirse, her gün için bir sadaka sevâbı kazanır. Kim onun borcunu vâdesi geldikten sonra tehir ederse, tehir ettiği müddetçe, her geçen gün alacağı mal kadar sadaka yazılır.” İbn-i Mâce, Sadakât, 14 “Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin.” Buhârî, Büyû, 16; İbn-i Mâce, Ticârât, 28 “Allah Teâlâ sizden önceki ümmetlerden bir kişiyi bağışladı. Çünkü o sattığında kolaylaştırır, aldığında kolaylık gösterir ve borçludan alacağını isterken kolaylığı tercih ederdi.” Tirmizî, Büyû, 75/1320; Nesâî, Büyû, 104; İbn-i Mâce, Ticârât, 28 “Allah Teâlâ’nın kendisini, kıyâmet gününün sıkıntılarından kurtarmasını isteyen kimse, borcunu ödeyemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü bağışlasın.” Müslim, Müsâkât, 32; Ahmed, II, 23 Lâkin borçlu da bu iyiliği suistimâl etmemelidir. O da samîmî bir şekilde borcunu ödeme niyet ve gayreti içinde olmalıdır. Aksi takdirde toplumdaki iyilik hislerini söndürür ve pek çok insanın zarar görmesine sebep olur. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur “Şüphesiz sizin hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyendir.” Buhârî, İstikrâz 4, Vekâlet 6, Hibe 23; Müslim, Müsâkât 120 “Zenginin borcunu ödemeyi ertelemesi zulümdür...” Buhârî, Havâlât 1, 2, İstikrâz 12 İmâm-ı Rabbânî -kuddise sirruh- da şöyle der “Borcundan bir kuruşunu sâhibine vermen, pek çok altın sadaka vermenden daha hayırlıdır.” Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbının bütün sıkıntı ve dertleriyle meşgul olur, elinden gelen yardımı yapardı. İmkânı olduğunda, borçlu ölenlerin borcunu öder, âilelerini sıkıntıdan kurtarırdı. Bir defâsında şöyle buyurmuştu “Ben her mü’mine, mutlaka, dünya ve âhirette insanların en yakınıyımdır. Dilerseniz şu âyeti okuyun O Peygamber, mü’minlere öz nefislerinden daha evlâdır...» el-Ahzâb, 6 Hangi mü’min vefât eder de geride bir mal bırakırsa vârisleri onu alsınlar. Borç veya bakıma muhtaç birini bırakmışsa, o da bana gelsin, ben onun mevlâsıyım himâye ve yardım edicisiyim.” Buhârî, Tefsir 33/1, Kefâlet 5, Ferâiz 4, 15, 25; Müslim, Ferâiz 14 Dolayısıyla muhtaçlara, yolda kalmışlara, borçlulara kol kanat gerip onlara sâhip çıkmak, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bizzat örnek şahsiyetiyle ümmetine tâlim ettiği mühim bir nebevî ahlâk tezâhürüdür. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın ahlâkıyla ahlâklanmak ise, O’na ümmet olup mahşerde O’nun Hamd Sancağı altında toplanmak ve Şefâat-i Uzmâ’sına nâil olmak isteyen her mü’minin birinci vazifesidir. MUHTACA, BORÇLUYA VE YOLDA KALMIŞA YARDIM ETME ÖRNEKLERİ Peygamberimizin Cahiliye Döneminde Katıldığı Tek Cemiyet Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in câhiliye devrinde tasvib edip katıldığı tek cemiyet, “Hılfü’l-Fudûl”dür. Çünkü bu bir adâlet cemiyeti idi. Zulüm ve haksızlığa mânî olmak, yolda kalmışa ve muhtâca yardım etmek için tesis edilmişti. İlk defâ, zor durumda kalan ve alacağını tahsil edemeyen yabancı bir tüccarın hakkını savunmak maksadıyla kurulmuş ve bu minvâl üzere hizmetine devâm etmişti. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu cemiyet hakkında nübüvvetten sonra şöyle buyurdular “Abdullah bin Cüd’ân’ın evinde amcalarımla birlikte, Hılfü’l-Fudûl’de hazır bulundum. O meclisten o kadar memnun oldum ki, ona karşılık bana kızıl develer yâni en kıymetli dünyâ metâı verilse, o kadar sevinmezdim. O anlaşmaya şimdi de çağrılsam, yine icâbet ederim.” İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 295; Ahmed, I, 190, 193 Borçlu ve Alacaklı Tartışması Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle demiştir “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, birbiriyle kavga eden iki kişinin kapı önünde bağırıp çağırdıklarını duydu. Borçlu adam, alacaklı olandan, alacağının bir kısmını bağışlamasını ve kendisine anlayışlı davranmasını istiyordu. Alacaklı olan ise –Vallâhi yapmayacağım!» diyordu. Onların yanına çıkan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- –Nerede o iyilik yapmayacağım diye yemin eden?» diye sordu. Alacaklı olan –Buradayım ey Allâh’ın Rasûlü! Nasıl istiyorsa öyle olsun!» dedi.” Buhârî, Sulh, 10; Müslim, Müsâkât, 19 Hz. Cabir’in Borcu Câbir bin Abdullah -radıyallâhu anh-’ın anlattığına göre, babası şehîd olduğu zaman bir Yahûdîye otuz vesk borç bırakmıştı. Hazret-i Câbir, Yahûdîden borcunu ödemek için biraz mühlet talep etti. Ancak Yahûdî kabul etmedi. Hazret-i Câbir, Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’a gelerek Yahûdî nezdinde arabulucu olmasını talep etti. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu otuz vesklik borca bedel bir hurmalığın meyvesini alması için Yahûdiyle konuştu, lâkin o yine kabul etmedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü hurmalığa girdi, içinde biraz yürüdü. Sonra Hazret-i Câbir’e “–Hurmayı topla ve ona borcunu öde!” buyurdu. Câbir -radıyallâhu anh- hurmayı topladı, Yahûdîye otuz vesk borcunu ödedi. Geriye on yedi vesk hurma da arttı. Durumu haber vermek üzere Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gitti. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- ikindiyi kılıyordu. Namazı bitince Hazret-i Câbir, artan hurmaları bildirdi. Efendimiz “–Bunu Ömer bin Hattâb’a haber ver!” buyurdu. Câbir -radıyallâhu anh- da gidip ona söyledi. Hazret-i Ömer “–Ben, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bahçenin içinde yürümeye başlayınca, hurmanın bereketleneceğini anlamıştım zâten.” dedi. Buhârî, İstikraz, 9 Peygamberimizin Anlamlı Hediyesi İslâm ordusu Zâtü’r-Rikâ Gazvesi’nden dönüyordu. Câbir -radıyallâhu anh-, devesi zayıf olduğu için arkadaşlarından geri kalıyordu. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun yanına vardı ve “–Ey Câbir! Sana ne oldu da geride kaldın?” diye sordu. Hazret-i Câbir durumu anlatınca Efendimiz bir değnek alarak deveye birkaç defâ hafifçe dokundu. Deve, Allah Rasûlü’nün devesiyle yarışır hâle geldi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yolda Hazret-i Câbir’le sohbet etmeye başladı. Onun yeni evlendiğini, bu sebeple pek çok borcu olduğunu öğrenen Allah Rasûlü, Câbir’e elinde mal olarak ne bulunduğunu sordu. O da yalnız bir devesinin olduğunu söyledi. Bunun üzerine Âlemlerin Efendisi -aleyhissalâtü vesselâm-, onu borçtan kurtarmak için devesini kendisine satmasını istedi. Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh-, Medîne’ye varıncaya kadar binmek şartıyla sattı. Medîne’ye ulaşınca deveyi teslim etmek için Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına gitti. O sırada kendisini çok sevindiren ve diğer insanları da şaşırtan ulvî bir davranışla karşılaştı. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, devenin ücretini ödediği gibi deveyi de ona hediye etti. Buhârî, Cihâd 49, Büyû 34; Müslim, Müsâkât 109 Câbir -radıyallâhu anh- şöyle anlatır “Allah Rasûlü, devemin ücretini verip deveyi de bana hediye ettiği zaman, tanıdık bir Yahûdîye rastladım. Bu hâdiseyi ona anlattım. Yahûdî hayretler içinde –Demek devenin parasını verdi, sonra da onu sana hibe etti ha?!» sözünü tekrar etti durdu. Ben de her seferinde; –Evet!» dedim.” Ahmed, III, 303 Peygamberimizin Merhameti Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatır Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çok merhametli bir insandı. Yanına gelip ihtiyacını arz eden herkesi mutlaka memnun ederdi. Kendisinden istenilen şey yanında varsa hemen ihsân ederdi. Şayet yanında verebileceği bir şey yoksa vaatte bulunur, yine muhtâcı memnun ederdi. Birgün kâmet getirilmişti, o esnâda bir bedevî gelerek elbisesinden tuttu ve “–Az bir ihtiyâcım kaldı, onu unutmaktan korktuğum için hemen halletmek istiyorum.” dedi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ihtiyacını karşılayıncaya kadar onunla birlikte ayakta bekledi. Hâcetini yerine getirince de döndü ve namazını kıldı. Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no 278 Peygamberimizin Kefil Olduğu Borç İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor “Bir adam, kendisine on dinar borcu olan bir kişinin peşini bırakmıyor ve –Sen bunu ödeyinceye veya bir kefil gösterinceye kadar peşini bırakmayacağım.» diyordu. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- o borcu üzerine aldı ve borçlu için bir ay mühlet istedi. Adam, verilen müddet içinde elinde bir miktar işlenmemiş altın mâdeniyle geldi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- –Bu altını nereden buldun?» diye sordu. O zât –Mâdenden.» dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- –Bizim ona ihtiyacımız yok, onda hayır yoktur.» buyurdu ve borcu adamın yerine ödeyiverdi. Ebû Dâvûd, Büyû, 2/3328; İbn-i Mâce, Sadakât, 9 Allah Rasûlü’nün, borçlunun madenden çıkardığı altını kabul etmemesi, sadece Hazret-i Peygamber’in bildiği husûsî bir sebepten dolayı olmalıdır. Yoksa bu davranış, mâdenden çıkartılan altına sâhip olup onu kullanmanın yasaklandığı mânâsına gelmez. Veya Hazret-i Peygamber’in kefil olduğu borç, işlenmiş, sikkeli altındı. Adamın getirdiği ise işlenmemiş, ham hâldeydi ve Rasûlullâh’ın yanında onu işleyecek kimse yoktu. Peygamberimizin Yolda Kalmışa Yardımı Câbir -radıyallâhu anh- şöyle demiştir “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yolculuk esnâsında arkadan yürür, güçlük çeken zayıflara yardımcı olur, onları terkisine bindirir ve onlara duâ ederdi.” Ebû Dâvûd, Cihâd, 94/2639 Borçluya Yardım Etmenin Mükafatı Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, borçlulara yardım eden bir zâtın elde ettiği mükâfâtı şöyle haber vermiştir “Sizden önce yaşamış olan birisine, rûhunu kabzetmek üzere melek gelmiş idi. Melek sordu –Bir hayır işledin mi?» O şahıs –Bilmiyorum.» diye cevapladı. Kendisine tekrar –Hele bir düşün belki hatırlarsın.» denildi. O zât –Bir şey hatırlamıyorum, ancak dünyada iken insanlarla alışveriş yapardım. Bu muâmelelerimde zengine ödeme müddetini uzatır, fakire de ödeme işlerinde müsâmaha ve bâzı eksikliklerini bağışlamak sûretiyle kolaylık gösterirdim.» dedi. Allah Teâlâ, onu bu iyiliği sebebiyle cennetine koydu.” Buhârî, Büyû, 17-18; Müslim, Müsâkât, 26-31 Diğer bir rivâyette de şöyle buyrulur “İnsanlara borç para veren bir adam vardı. O, hizmetçisine şöyle derdi –Darda kalmış bir fakire vardığında onu affediver; umulur ki Allah da bizim günahlarımızı affeder.» Nihâyet o kişi Allâh’a kavuştu ve Allah Teâlâ onu affetti.” Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Müsâkât, 31 Borç Vermenin Üç Şartı Birisi Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-’ya gelerek “–Ben bir adama borç verdim ve verdiğimden daha fazla vermesini şart koştum.” dedi. Abdullah -radıyallâhu anh- “–Bu, fâiz olur.” dedi. O şahıs “–Bana ne yapmamı emredersin?” deyince İbn-i Ömer Hazretleri şöyle dedi “–Borç vermek üç şekilde olur 1. Allah rızâsı için borç verirsin. Allah senden râzı olur, sana sevap verir. 2. Arkadaşını râzı etmek için borç verirsin. O zaman da arkadaşın senden hoşnut olur. 3. Helâl malınla haram mal almak için borç verirsin ki, bu da fâiz olur.” Yâni borç verdiğin kimseden malını ziyâdesiyle isteyerek fâiz almış, böylece helâl malına haram karıştırmış ve onu kirletmiş olursun. O zât tekrar “–O hâlde, bana ne yapmamı emredersin?” dediğinde Abdullah -radıyallâhu anh- şöyle cevap verdi “–Fazlasıyla verme şartını yazdığın sayfayı yırtmanı yâni o fâiz şartını iptal etmeni tavsiye ediyorum. Sana, verdiğin kadar öderse onu kabul et. Senin verdiğinden daha az getirirse, onu kabul ettiğin takdirde ecir ve sevap kazanırsın. Eğer sen istemeden kendi isteğiyle verdiğinden daha fazlasını getirirse bu da sana bir teşekkür olur. Ona mühlet tanımanın ecrini ve sevâbını da ayrıca alırsın.” Muvatta, Büyû, 92 Muhtaca ve Yolda Kalmışa Yardım Etmenin Önemi Mevlânâ -kuddise sirruh-, muhtâca ve yolda kalmışa yardım etmenin ehemmiyetini şöyle hikâye eder “Büyük pîr Bâyezîd-i Bistâmî, hac ve umre yapmak için Mekke’ye doğru sür’atle gidiyordu. Her gittiği şehirde oradaki mâneviyat erbâbını araştırıyor; –Bu beldede basîret sâhibi kim var?» diye önüne gelene soruyordu. Çünkü nereye sefer yaparsa yapsın, evvelâ Hak dostlarını bulmanın zarûrî olduğuna inanıyordu. Nitekim Hak Teâlâ Hazretleri de ...Şayet bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz!» en-Nahl, 43; el-Enbiyâ, 7 buyuruyordu. Mûsâ -aleyhisselâm- dahî ledünnî ilme sâhip Hızır’ı ziyâretle emredilmişti. Bâyezîd, hilâl gibi süzgün, uzun boylu bir pîr gördü ki, onda velîlerin rûhâniyeti vardı. Gözleri dünyâya âmâ, kalbi ise, güneş gibiydi. Bâyezîd, o pîrin karşısına oturdu. Pîr ona –Ey Bâyezîd, nereye gidiyorsun? Gurbet eşyâsını nereye taşıyorsun?» diye sordu. Bâyezîd de –Hacca gitmek niyetindeyim; iki yüz dirhem de param var...» dedi. Pîr, Bâyezîd’e dedi ki –Ey Bâyezîd! O dünyâlığının bir miktârını Allah yolundaki muhtaçlara, gariplere, bîçârelere dağıt! Onların gönüllerine gir ki; rûhunun ufku açılsın! İlk defâ gönlüne haccettir! Ondan sonra rakîk bir gönülle o nâzik hac yolculuğuna devâm et!.. Çünkü Kâbe, Allâh’ın hâne-i birri, yâni ziyâret edilmesi farz ve sevâbı mûcib olan Beyt’idir. Lâkin insan kalbi, bir sır hazinesidir. Kâbe, Âzeroğlu İbrâhim’in binâsıdır. Gönül ise, Celîl ve Ekber olan Allâh’ın nazargâhıdır. Eğer sende basîret varsa, önce gönül Kâbe’sini tavâf et! Topraktan yapılmış sandığın Kâbe’nin asıl mânâsı gönüldür. Cenâb-ı Hak, görünen, bilinen sûret Kâbe’sini tavâf etmeyi, kirlilikten temizlenmiş, arınmış bir gönül Kâbe’si elde edesin diye sana farz kılmıştır. Şunu iyi bil ki, sen Allâh’ın nazargâhı olan bir gönlü incitir, kırarsan, Kâbe’ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevap, gönül kırmanın günâhını dengeleyemez. Sen varını-yoğunu, malını-mülkünü ver de bir gönül yap! Yap da o gönül, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin! Allâh’ın huzûruna altın dolu binlerce keseler götürsen, Cenâb-ı Hak “Biz’e bir şey getirmek istiyorsan, kazanılmış bir gönül getir! Çünkü altın, gümüş Biz’im için bir şey değildir. Eğer Biz’i ve rızâmızı istiyorsan, bunun ancak bir gönül kazanmaya bağlı olduğunu unutma!..” buyurur. Hakk’ın nûrunun insandaki tecellîsini görmek için kalp gözün iyice açılsın!.» Bâyezîd, pîrin bu nüktelerini kavradı. Gönlü, sohbetle, merhametin esrârından bir hisse aldı. Huzur ve vecd içinde hac yolculuğuna devâm etti.” Mâtemlerin civârında bulunmak, toplumdaki kanadı kırık bir kuş gibi hizmet ve himmete muhtaç olanları sevindirmek, borç ve yolculuk sebebiyle darda kalanlara yardım etmek gibi ictimâî ibâdetler, kâmil insan hüviyeti kazanmanın en mühim vesîleleridir. Kâmil bir mü’min, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta baktığından, ilâhî ahlâka bürünür ve dâimâ ihtiyaç sâhiplerinin yardımına koşar. Kim Bir İhtiyara Hürmet ve Yardım Ederse... Ahmed er-Rufâî Hazretleri, her gördüğü şahsa selâm verirdi. Bir köy veya kasabada birinin hasta olduğunu duysa, ilk fırsatta ziyâretine giderdi. Yolculuk esnâsında karşılaştığı âmâların ellerinden tutar, gidecekleri yere kadar götürüverirdi. Bir ihtiyarla karşılaşacak olsa, elindeki yüke yardım eder ve etrafındaki dostlarına Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu hadîs-i şerîfiyle nasihatte bulunurdu “Kim bir ihtiyara hürmet ve yardım ederse, Allah Teâlâ da ona, ihtiyarlığında hürmet ve hizmet edecek bir kimseyi ihsân eder.” Tirmizî, Birr, 75/2022 Şehir dışına yapmış olduğu seyahatlerden dönüşte, ormana gider, odun keser ve merkebine yükleyerek şehre getirir; bu odunları dullara, kimsesizlere, fakir ve muhtaçlara dağıtırdı. Mecnun ve kötürümlerin hizmetlerine koşar, elbiselerini temizler, onlarla oturup sohbet eder, yemeklerini kendi elleriyle getirir ve yedirirdi. Sonra da onlardan duâ etmelerini isterdi. Müridlerine de “–Bu gibi âcizleri ziyâret, müstehab değil, vâcibdir!..” derdi. Birgün oyun oynayan çocukların yanından geçmişti. Birkaç çocuk, Ahmed er-Rufâî Hazretleri’nin mânevî heybetinden korkup kaçtı. Hazret-i Pîr, derhal arkalarından koştu ve büyük bir şefkat ve muhabbetle onları bağrına basıp gönüllerini fethetti ve “–Yavrularım! Görüyorsunuz ki, ben de âciz bir kulum! Sizi endişelendirdiysem hakkınızı helâl ediniz!” dedi. Ayaz Paşa’nın Vefası Güney Arnavutluk’ta fakir bir kadın vardı. Bir kış günü gariban bir çocuğun perişan hâline dayanamayarak ona bir çift eski partal ayakkabı verdi. Zaman geldi bu çocuk devşirme usûlüyle Osmanlı sarayına girdi. Orada yükseldi ve Ayaz Paşa ismiyle meşhur oldu. Ancak Ayaz Paşa eski günlerini unutmamış, o eski pabuçlarını da bir yere saklamıştı. Paşa olunca bu pabuçların içini altınla doldurdu ve bir şükran ifâdesi olarak o fakir kadına gönderdi. İlber Ortaylı, Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, s. 30 Bu misâl, muhtâca yardım etmenin dünyevî bir faydasını göstermektedir. Kim bilir âhiretteki faydası nasıl olacaktır?!. Muhtaca Yardım Alasonyalı Hacı Cemal Öğüt Hocaefendi’nin, muhtâca yardımla alâkalı son derece ibretli bir hâtırası şöyledir Bir kış mevsimi, akşam vakti sokaktan yoğurtçu geçer. Kızına; yoğurt alalım mı, diye sorar. Kızı evde yoğurt olduğunu ve ihtiyaçlarının bulunmadığını söyler. Biraz sonra yoğurtçu tekrar; “Yoğurt alacak var mı?” diyerek sokaktan geçer. Hocaefendi tekrar sorar. Kızı aynı cevâbı verir. Hâdise bir kere daha tekerrür edince kızı dayanamayıp sorar “–Babacığım, ihtiyacımız olmadığını söylemiştim. Bu kadar ısrarınızın sebebi nedir?” Hocaefendi’nin cevâbı, hassas bir mü’min gönlünün güzelliğini sergilemektedir “–Kızım, adamcağızın çok ihtiyacı olmasa, akşam vakti, bu kışta-kıyâmette niye bu kadar dolaşıp dursun. Biz şu yoğurdu alalım da zavallı evine gitsin. Sen nasıl olsa yoğurtla yapacak bir şeyler bulursun. Bu şekilde belki garibin ihtiyacı görülmüş olur…” MUHTACA YARDIM ETMENİN VE BORÇ VERMENİN FAZİLETİ Hâsılı, bizim onların yerinde, onların da bizim yerimizde olabileceğini düşünerek dâimâ muhtaçların yardımına koşmalı, Allâh’ın rızâsını kazanmanın yollarını aramalıyız. Yunus Emre Hazretleri, hayır yapmanın ve yoksullara ufacık da olsa bir yardımda bulunmanın karşılığını ne güzel ifâde eder Doğru yola gittin ise, Er eteğin tuttun ise, Bir hayır da ettin ise, Birine bindir az değil. Bir miskini gördün ise, Bir eskice verdin ise, Yarın anda sana gele, Hak libâsın biçmiş gibi. Diğer taraftan, borç verme fazîletini de yaşatmak mecbûriyetindeyiz. Yarın bâkî ikâmetgâha devrolunduğumuzda ne zenginin elinde böyle bir fırsat ne de muhtâcın elinde böyle bir ihtiyaç kalacaktır. Durumu müsâit olanlar, birtakım bahânelerle borç verme ibâdetini terk etmemeli, buna mukâbil borç alan kimseler de çeşitli sıkıntıları öne sürüp borcunu ihmâl ederek, bu fazîletli hasleti zedelemekten kaçınmalıdır. Aynı şekilde yolda kalmışlara ihtimâm etmeli, onların duâlarını almaya çalışmalıdır. Zîrâ gurbette olan kimsenin gönlü Allâh’a daha yakındır. Bu sebeple de duâsı müstecâb olur. Cenâb-ı Hak yolculara o derece ehemmiyet vermiştir ki, ne kadar zengin de olsalar, yolda muhtaç duruma düştüklerinde zekât dahî alabileceklerini beyan buyurmuştur. Hoca Ahmed-i Yesevî Hazretleri ne güzel söyler Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen Mahşer günü dergâhına mahrem ol sen!.. ......... Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla, Mustafâ gibi ülkeyi gezip yetîm ara!.. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları İslam ve İhsan Kuranda geçen sevgi ile ilgili ayetlerRahman ve Rahim olan Allah’ın adıylaİnsanlar içinde, Allah’tan başkasını eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar bunları, Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. BAKARA SURESİ / 165Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere özgürlükleri için veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. BAKARA SURESİ / 177Andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da “Hristiyanlarız” diyenleri bulursun. Bu, onlardan birtakım papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. MAİDE SURESİ / 82Onlar şöyle demişti “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” YUSUF SURESİ / 8Şehirde birtakım kadınlar “Aziz Vezir’in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” dedi. YUSUF SURESİ / 30Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik de verdik. O, çok takva sahibi biriydi. MERYEM SURESİ / 13İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman olan Allah, onlar için bir sevgi kılacaktır. MERYEM SURESİ / 96“Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim.” TAHA SURESİ / 39İbrahim Dedi ki “Siz gerçekten, Allah’ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları ilahlar edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiç bir yardımcınız yoktur.” ANKEBUT SURESİ / 25Onda sükun bulup durulmanız’ için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. RUM SURESİ / 21O da demişti ki “Gerçekten ben, mal veya at sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim.” Sonunda bu atlar koştular ve toz perdesinin arkasına saklandılar. SAD SURESİ / 32İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki “Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiç bir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. ŞURA SURESİ / 23Eşlerine sevgiyle tutkun ve hep yaşıt, VAKIA SURESİ / 37Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim topluluk bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi ve dostluk bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri soyları olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, Allah kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah umutlarını gerçekleştirip kurtuluş bulanların ta kendileridir. MÜCADELE SURESİ / 22Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de yurtlarınızdan sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız nasıl onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur. MÜMTEHİNE SURESİ / 1Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık besledikleriniz arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah, güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. MÜMTEHİNE SURESİ / 7De ki “Ey Yahudi olanlar, eğer siz, bütün insanlardan ayrı olarak yalnızca sizlerin gerçekten Allah’ın velileri dost ve sevgili kulları olduğunuzu öne sürüyorsanız, şu halde ölümü temenni edin; eğer doğru sözlü iseniz bunu çekinmeden yapın.” CUM’A SURESİ / 6Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. İNSAN SURESİ / 8Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı bencil ve cimri tutumundan çok katıdır. ADİYAT SURESİ / 8 –alıntıdır–

kuranda geçen yardımlaşma ile ilgili ayetler